Haber :İrem Kesim /KKTC
Yrd. Doç. Dr. Ersoy Önder, Rusya-Ukrayna gündemini değerlendirdiği bir açıklama yaptı.
Önder açıklamasında, “Rusya’nın Ukrayna sınırına askeri yığınaklanma yapmasına rağmen,
zamanın ruhu gereği, bu kadar kapsamlı bir askeri operasyon yapmayacağı düşünülüyordu.
Ne de olsa, savaşın sıcaklığı devletler arasında uzunca bir süredir yaşanmıyordu. Yaşanan
sorunlarda ya vekiller kullanılıyor, ya da devletler birbirleriyle savaştan uzak durma
tercihinde uzlaşıyordu. Rusya, Ukrayna’ya sadece Donetsk bölgesinden değil, kuzey ve
güneyden de girerek, topyekûn bir savaş başlattı ve bu düzeni değiştirdi. Sivil, asker
gözetmeksizin tüm dünyanın gözü önünde her yeri bombalamaya, her taraftan saldırmaya
başladı. Kırım ve Gürcistan’da olduğu gibi, bölgesel manada kalabilecek bir çatışmayı, iki
devlet arasındaki çatışmaya çevirdi. Hem kendisinin, hem karşıt grubun gücünü tartmak
adına, Ukrayna biçilmiş kaftandı. Eskisinden daha farklı ve güçlü olduğunu göstererek,
dünyanın düzenini değiştirebileceği düşüncesiyle gücünü tüm sertliğiyle kullanmaya ve tüm
dünyaya göstermeye başladı. Bu realiteye karşı ekonomik, siyasi, kültürel ve sportif
ambargoları devreye girdi, ancak bunların Rusya için çok da bir mana ifade etmediği
anlaşılıyor. Sert güce karşı, sert güç görmediği ve kendi gücü yettiği müddetçe bu saldırıları
şiddetini artırarak devam ettireceği gözüküyor. Dünyanın sabrını sınayan Rusya’nın, dünya
düzenini silahla değiştirme çabası, yakın geçmişten ders almadığını gösteriyor” dedi.
Ersoy açıklamasında şöyle devam etti;
“Milletler, 1945’de birbirinin devamı iki büyük dünya savaşının savaşan tüm taraflar için ne
kadar yıkıcı olduğunu görmüşler ve birleşmeleri gerektiğini anlamışlardı. Cemiyet olarak
işlevini bir türlü yerine getiremeyen ve dünya savaşının ikinci bölümünü önleyemeyen bu
birliktelik, Birleşmiş Milletler (BM) ismiyle yeniden vücut buldu. Dünya savaşlarından
zaferle çıkanların Güvenlik Konseyinde daimi üyeliği almasıyla barışın sağlanacağı
düşünülmüştü. ABD dahil dünyanın düzenini sağlayabilecek tüm bileşenler bu örgüte dahil
oldular. Bu yeni düzen, 1945-1991 yılları arasında, sıcak bir savaşı önlemiş olsa da,
kazanımlarını yetersiz gören emperyal büyüklerin birbirlerine karşı soğuk bir şekilde
savaşmalarına sebep olmuştu.”
“1990’lardan itibaren Sovyetler artık birliklerinin devam edemeyeceğini gördüler ve
dağıldılar. Bu dağılmanın neticesinde ortaya çıkan tüm devletler, özgürlük ve
bağımsızlıklarını kazandıklarını sanmışlardı. Oysa ki, ancak ve ancak Sosyalist Cumhuriyetler
Birliğinin devam eden devleti Rusya, buna izin verdiği müddetçe özgür ve bağımsız
olabildiler. Rusya, yeniden gücünü toplayana kadar, Avrupa tarafındakiler batı ittifakına dahil
oldu ve bir nevi Rus hegemonyasından kendilerini kurtardılar. Rusya’ya coğrafi ve politik
yakın olanlar ise bu hayali gerçekleştiremediler.”
“Dünya, Ukrayna Savaşının Başlamasıyla, Savaşın Soğuğu Bile Yaşanmadan Sıcağı İle
Karşı Karşıya Kalmış Oldu”
“2000’li yılların başında terörle mücadelede uzlaşan devletler, ilk on yıllık dönemde terör ve
terörist gruplara karşı hep birlikte mücadele ettiler. İkinci on yıllık dönemde ise Arap Baharı
ve Suriye krizi vasıtasıyla, devletlerin birbirleriyle doğrudan değil vekilleriyle mücadeleye
giriştiği “soğuk barış” dönemi yaşandı. Bu dönemde devletlerin yaptığı en büyük hata, kendi
çıkarları uğruna terör ve teröristleri kullanmaları oldu. Devletler arası barış vardı, ama sıcak
değildi. Barışı sıcağa döndüremeyen dünya, savaşın sıcak olarak tekrar gündeme gelmesine
engel olamadı. Böylece dünya, Ukrayna savaşının başlamasıyla, 21’inci yüzyılın üçüncü on
yıllık döneminde, hızla, yine yeni yeniden, sıcak ve soğuk barışın sona erdiği, savaşın soğuğu
bile yaşanmadan sıcağı ile karşı karşıya kalmış oldu.”
“Ezcümle, Dünya düzeninden memnun olmayan Rusya, sert gücüyle bu düzeni değiştirme
çabasında. Karşısına neredeyse tüm dünyayı aldığının da farkında. Siyasi, insani, hukuki,
ekonomik, sportif, kültürel tüm unsurlarıyla dünyadan tecrit edileceği, yalnız kalacağını bile
bile, sadece ve sadece sert gücüyle bu düzeni değiştirebilecek mi, yaşayıp göreceğiz.”