Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ), İletişim Fakültesi tarafından 9’uncusu gerçekleştirilen, moderatörlüğünü İletişim Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Neriman Saygılı ve Basın Yayın Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Muharrem Özdemir’in gerçekleştirdiği “%100 İletişim Sohbetleri”nin bu haftaki konusu; Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun katılımı ile “5+BM Gayri Resmi Toplantı Öncesi Kıbrıs Gündemi” başlığında gerçekleşti.
Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun 5+BM toplantısı öncesi önemli açıklamalarda bulunduğu panelde, Ertuğruloğlu; “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yeni bir dönem başlıyor” dedi. Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu açıklamalarında şunlara değindi;
“5+BM toplantısına yeni bir sayfa açılmış olarak gidiliyor. Bu toplantı yeni bir müzakere süreci ve iyi niyet paketlerinin gündeme gelebileceği bir toplantı değildir. Ortak bir zemin olup olmadığı tartışılacaktır Cenevre’de. Önü açık bir müzakere süreci havası vermeye çalışacaklarını ön görüyoruz. Rum tarafının 53 sene süren toplumlar arası görüşmeler sürecinde içsel sebepler ile masaya yatırıldığına bakacak olursak, hiçbir şekilde Kıbrıs Türk’ü ile herhangi bir yetkiyi veya gücü paylaşmaya yanaşmadan sadece müzakere yaparmışçasına masaya geliyorlar. 1964 Mart ayından itibaren, sanki hala daha yasal bir Kıbrıs Cumhuriyeti varmış gibi güvenlik konseyi kararı geçirildiğinden bu yana, dünya; Kıbrıs kanununa yanlış bir teşhis koymuş olup, soruna yanlış bir çözüm ile yaklaşılmıştır.
Ertuğruloğlu: “Bir taraf devlet, bir taraf ise azınlık bir grupmuş gibi değerlendirmemelidir"
Rum tarafının propagandası bildiğimiz gibi; Kıbrıs sorunu 1974’te başlayan bir sorundur. Rum tarafına göre, 1974’te aniden bir Türk istilası gerçekleşmiş ve bu sorunun çözümü ise sözde Kıbrıs askerinin adadan çıkması olarak çözümlenmiştir. Fakat, Kıbrıs Cumhuriyeti için bir sorun görülmemektedir. Asıl sorun adanın işgal altında olmasıdır. Bu nokta da Rum tarafı devlet muamelesi görmeye devam ederek, bizler o devletin ayrılıkçı bir toplamı olarak görülmeye devam edilip; biz o sorunların çözümlenmesi adına çalışmalar yapacağız gibi düşünülüyor. Bu yönde bir durum olmamaktadır. Bu durumlar eşit bir şekilde ele alınmalıdır. Bir taraf devlet, bir taraf ise azınlık bir grupmuş gibi değerlendirmemelidir. Masaya oturuluyorsa, çözümlemeler müzakere çerçevesinde sağlanmalıdır.”
“Kıbrıs Türk halkı egemen ve devlet sahibi bir halktır”
Eşitsizlik temelinde, 50 yıldır çözüm odaklı yoğrulduk ve birbirimizi hırpaladık. Şuanda zaman kaybedecek vaktimiz yok. Eğer yeni bir müzakere gündeme gelirse, ancak Kıbrıs Rum’unun Kıbrıs Cumhuriyeti olmadığını; sadece bir Rum devleti olduğunu, Kıbrıs Türk Halkının da kendi egemen devleti olduğunu, tek ada ama iki devlet, iki halk, iki demokrasi, iki egemenlik noktasına gelmesi gerek. Ancak o zaman taraflar arasında müzakere ile başarı şansı olacaktır. Bunun tespit edileceği yer ise 5+BM toplantısı olacaktır. Şu noktaya önemle parmak basmak istiyorum, Kıbrıs halkı adına Kıbrıs Cumhuriyeti denen Rum devletinin bir toplumu değildir. Kıbrıs Türk halkı egemen ve devlet sahibi bir halktır.
“Kimsenin bizi suçlu psikolojine sokmasına izin vermemeliyiz”
Bu görüşme hakkında düşüncem şudur ki; kesin sonuca ulaşmak için bir senaryo oynanacak. Belki ilave birkaç toplantı ekleyip bizi dik duruşumuzdan caydırmaya çalışılacak. Kimsenin bizi suçlu psikolojine sokmasına izin vermemeliyiz, buna yönelik bir hareketimiz de yoktur zaten. Birilerinin arkamızı sıvazlamasına gerek kalmadan mücadele vereceğiz orada. Bizim dünyada tek seçeneğimiz Rum halkıyla bir ortaklık değildir.
AB’nin yasal muhatabı BM’ye üye olan ülkelerdir. Eğer BM Genel Kurlu’nda Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir devlet oturtulmamış olsaydı, ortaklık bozulduğu andan itibaren, Avrupa birliği böyle bir devleti üye yapma noktasına gelemeyecekti. Dolayısıyla BM’den mucizeler beklemek yanlış olur. Çünkü daha fazla eleştirilmesi gereken BM örgütüdür.
2021 yılında Kıbrıs Türkü’nün karar alma mekanizmasına etkin katılım ve federasyon diye diretmesinin anlamsızlığını özetlemeye çalışıyorum. 1960 ortaklığı fonksiyonel bir federasyondur; iki bölgeli bir federasyon değildir. İki toplumluydu ve siyasi eşitlik temelindeydi. Kıbrıs Türkü sadece Cumhurbaşkanı Yardımcısını seçiyordu. Kıbrıs Rum’u da sadece Cumhurbaşkanını seçiyordu. Ancak siyasi eşitliğimizin bir göstergesi olarak Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkı vardı. Parlementoda Rum Millet Vekili sayısı bizim millet vekili sayımızdan daha üstündü. Ama ayrı çoğunluk sistemi olduğu için, siyasi eşitlik gereği Kıbrıs Türk Millet Vekillerinin yarıdan fazlasının onayı karar almada şarttı. Rum millet vekilleri sayısal olarak üstünlüklerinden dolayı karar alamazlardı. Aynısı kabinede de vardı. 7 Rum Bakan, 3 Türk Bakan vardı. Ama siyasi eşitlik için 3 Türk Bakan’ın en az 2’sinin onayının olması gerekiyordu.
“Dünyada Türkiye’mizi bu adadan çıkartacak, Kıbrıs Türkü’nü Türkiye’siz bırakacak bir güç yoktur”
Bu 1960 düzeni daha işlemeye başlamadan Rum tarafı 13 maddelik anayasa değişiklik önerisiyle Türk tarafına geldi, Türk tarafı tabi ki bu değişiklik önerisini reddetti. Bir gece de bütün bu sözünü ettiğimiz haklar elimizden alındı ve dünya Rum tarafına tek başına Kıbrıs Cumhuriyeti sıfatını kullanmasını izin verdiği noktadan itibaren, biz “Kurucu Ortak” olduğumuz Cumhuriyetin sanki ayrılıkçı, asi bir toplumu muamelesi gördük. Bütün bu tecrübelerden ders çıkarmayan ve iki toplumlu, iki bölgeli siyasi eşitliğe dayalı federasyon diye yalvaran insanlarımız, hiç mi ders çıkarmıyorlar. Dünyada Türkiye’mizi bu adadan çıkartacak, Kıbrıs Türkü’nü Türkiye’siz bırakacak bir güç yoktur. Çünkü bütün oynanan bu oyunların temelinde bizim Türkiye’mizden koparmak vardır.
Bizim devletimizin varlığının kabul edilmesi, bunu yapamayacak ülkeleri örnek göstererek; bu devleti kimse tanımaz iddiasını haklı kılmaz.
“Rumlarla ortaklığı denedik ve bu ortaklığın başına gelenleri hala daha yaşıyoruz”
Rumlarla ortaklığı denedik ve bu ortaklığın başına gelenleri hala daha yaşıyoruz. Bu yeni ortaklığın eski ortaklıktan daha iyi temeller üzerine kurulması gerekir ki; eski ortaklığın başına gelenler yeniden başımıza gelmesin. Gelse bile Kıbrıs Türkü 1963’den beri düştüğü duruma tekrar düşmesin. Bu daha sağlam temel ise egemen eşitliğe dayanır. Egemen eşitliğe göre yeniden federasyon konuşamazsınız. “Egemen Eşitliği” dediğiniz de, devletleri ortaya koyarsınız. Devletlerin eşitliğine ise konfederasyon denir.
“AB açısından bir hata yapıldığı anlaşıldı. Çünkü bir Rum devletini sanki bütün Kıbrıs’mış gibi alıp değerlendirdi”
Avrupa Birliği’nin de 5+BM toplantısına katılmak için ısrar ettiği görülüyor. Baktığımız zaman Avrupa Birliği’nin bu masada olmaması gerekiyor. Biz onay vermediğimiz sürece de gelemez. Avrupa Birliğine göre masada konuşulanların, AB görüşlerine uygun olup olmadığını değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. AB açısından bir hata yapıldığı anlaşıldı. Çünkü bir Rum devletini sanki bütün Kıbrıs’mış gibi alıp değerlendirdi.
KKTC’de maalesef Kıbrıs konusu partiler üstü bir konuma getirilmiştir. Tam tersi, bu konu partiler arası rekabetin temel unsurudur. Kıbrıs konusu ekonomik bir sorun değil; bir statü meselesidir. Rum tarafının AB üyeliğine dâhil edilmesiyle, en azından birkaç hak almaya çalışalım zihniyetiyle, Kıbrıs Türkünü daha mutlu günlere götüremeyiz. Bu bizi felakete götürür.”
Panelin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.