KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı, Prof.Dr. Ata Atunun ilgiyle okunacak gündeme dair özel köşe Yazısı
İsrail Güç Zehirlenmesine mi Girdi?
İsrail’in Lübnan’a saldırı gerekçesi olarak, Hizbullah’ın Lübnan’ın güney kesimlerinde
konuşlanma ve İsrail için bir tehdit oluşturması olarak gösteriliyor. Ama gerçek bu mu,
yoksa İsrail güç sarhoşluğuna kapılarak 1948, 1952, 1967 ve 1973 Arap-İsrail
savaşlarının intikamını alıp bir daha savaş yaşamamak ve olası Arap Birliği
Ordularının saldırısına maruz kalmamak için mi şuursuzca yeni cepheler açıyor, bir
bakalım.
Esasen İsrail’in güney cephesinden asker çekerek, hava ve deniz kuvvetlerini
kuzeyde toplaması bana İkinci Dünya savaşının güç sarhoşluğuna ve zehirlenmesine
uğrayan Almanya’yı hatırlattı.
Hikâyeyi baştan alırsak;
Paris Barış Konferansı'nda alınan kararların sonucu Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra
savaşa katılan ülkeler arasında birçok anlaşma imzalandı.
Bunların arasında İtilaf Devletleri'nin Birinci Dünya Savaşı'nı kaybeden İttifak
Devletleri için yaptığı anlaşmalardan biri de Versailles Antlaşması'ydı. Gerçekte
Versailles Antlaşması, Almanya için oldukça zor şartları içeren bir antlaşmaydı ve
Almanya’yı bir daha ayağa kaldırmayacak, başkaldıramayacak koşullar içermekteydi.
Düşünülenlerin ve planlananların aksine Versailles Antlaşması, süreç içinde Alman
halkının desteklediği faşizmin yükselişini ateşledi. Nazi Almanya’sının temellerinin
atılmasını körükledi ve dünyayı ölümcül bir felakete sürükleyen, havai fişek görevini
gördü. Versailles Antlaşması sayesinde Almanya'da ırkçılık ortaya çıktı. Sürecin
sonunda Adolf Hitler’in başta olduğu Nazi hükümeti kuruldu ve İkinci Dünya
Savaşı'nın başlamasına neden olan süreç yaşandı.
Adolf Hitler’in, sıra dışı bir geçmişi ve kişiliği vardı. Hatiplik yeteneğinin inanılmaz
derece de iyi olması nedeni ile de kısa sürede Alman halkını arkasına takmayı
başardı. İlk icraatlarından birisi de ırkçılığın arkasına saklanıp özel kamplar kurarak,
soykırım yapmaya başlaması oldu. Buna paralel olarak da demir ve kömür
madenlerine sahip olması ve bu hammaddelere dayalı sanayide, silah, araç
üretiminde önde olması nedeni ile askeri araç ve silah üretimine başladı.
Adolf Hitler, yeteri kadar güçlendiğine karar verdikten sonra Versailles Antlaşmasının
öcünü almanın adımlarını atmaya başladı. 6 Nisan 1941'de Yugoslavya ve
Yunanistan'a saldırarak Balkan bölgesini güvence altına aldı. Haziran ve Temmuz
1941'de Almanlar Baltık ülkelerini de işgal ederek kuzeyini güvence altına aldı. 22
Haziran 1941'de Alman-Sovyet Paktını doğrudan ihlal ederek Sovyetler Birliği'ne
saldırdı. Bu saldırı “Alman ordusu yenilmez” düşüncesinin hâkim olduğu güç
zehirlenmesinden kaynaklanmıştı ve Almanya’nın sonunu getirdi.
1941 yazında Alman birlikleri Sovyetler Birliği'ne saldırdı. Sonbaharda da içerilere
doğru ilerlemeye başladı. Kıta Rusya’da kış başlayınca, soğuğa ve dona karşı
dayanıksız olan Alman askeri araçları adeta felç oldu ve kıpırdayamaz hale geldi.
Bunu fırsat bilen Sovyet ordusu 6 Aralık 1941'de büyük bir karşı saldırı başlattı.
Almanlar 1942 yazında Doğu Cephesi'nde saldırıya geçtiler ama başarılı olamadılar.
Sovyet birlikleri Kasım ayında Stalingrad'da bir karşı saldırı başlattı ve 2 Şubat
1943'te Alman Altıncı Ordusu Sovyetler Birliği'ne teslim oldu.
Alman Ordularının yenilmezliği efsanesi yıkıldı, II. Dünya savaşının sonu belli olmaya
başladı.
Avrupa’da 85 sene evvel yaşanan bu güç zehirlenmesi bana İsrail’in de aynı tuzağa
düştüğünü ima ediyor sanki. Liderlerin davranışları, kendilerine olan güvenleri, İsrail
ordusunun yenilmez olduğu imajının verilmeye çalışılması, savunmasız, silahsız,
masum insanlara uygulanan soykırım, şehirlerin fütursuzca yakılıp yıkılması ve
insanların göçe zorlanması sanki de 85 sene önce yaşanılmış bir trajedinin birebir
tekrarı.
Umarım insanlığın geleceği için bu vahşet bir an önce sonlanır. Aksinin, bölge için bir
felaket olacağı kesin.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili